8 Ekim 2013 Salı
7 Ekim 2013 Pazartesi
Bisikletle İş Görüşmesi... =)
Beklenmedik zamanda, beklenmedik bir iş görüşmesi teklifi aldım. İşin ne olduğunu, niteliğini biraz öğrenince fazla önemsemedim. Sırf tecrübe olsun diye gitmeye karar verdim. Öylesine gittiğim için takım elbiseyle gitmemin bir önemi yoktu. Siyah pantolon ve gömlek giydim. Bisikletle düştüm yola. Oturduğum yerle Konutkent arası 23 kilometreydi. Yola çıktım. 30 derece Eylül'ün sarı sıcağında terledim. Konutkente vardım. Sora sora adresi buldum. Havluya silindim. İçeride biraz bekledikten sonra sıra bana geldi. İnsan kaynaklarındaki hanımefendiyle konuştuk sohbet ettik. İş teklifini kibarca reddettim. Bisikletle dönüş yoluna geçtim. Dönerken bisikletime bir şeyler almak için Decathlon'a uğramaya karar verdim. Decathlondan bisiklet suluk kafesi aldım. Bisikletime dönerken iki yüklü bisiklet farkettim. Selam verdim. Turist kılıklı adam bana doğru gelmeye başladı. Bekledim. Geldi. Turist kılıklı adam gerçekten de yabancıydı. İngilizce bir şeyler sordu. Biraz tarzanca biraz İngilizce cevaplamaya çalıştım. Fotoğraf makinesinden haritayı gösterdi. Yanındaki Çinli kadın eliyle kolumdaki bisiklet dövmesini gösterdi. Çiftin sıcak tavırları hoşuma gitti. Türk misafirperverliğini onlara göstereyim, dedim. Gidecekleri yere kadar bırakmaya karar verdim. Yola çıktık. Pedallarken bir yandan da İngilizce-tarzanca karışımı sohbet ediyorduk. Klasik Türk cümlesidir: "Nerelisin?" dedim. Fransız olduğunu söyledi. Gezginmiş. Daha önce gezdiği ülkelerden bahsetti. Vietnam, Mexica, Özbekistan, İran... Saya saya bitiremedi. Hayallerinin peşinden gitmesi benimde hoşuma gitti. Çinli kızın memleketini tahmin etmiştim. Çinli olduğunu söyledi. İsimlerini sordum. Michael erkek olanın adı, aşçıymış, kız arkadaşıysa Lulu. Micheale ismimin anlamını söyledim. İsmimin anlamı çok hoşuna gitti. Yola devam ederken yokuşta yol bitti. Zorunlu olarak ters yola girmek zorunda kaldık. Hep kurallarla yaşadıklarından mıdır nedir, ters yoldan gittiğimize pek memnun olmamışlardı. Dangerous, dangerous diyordu, Michael. Düz yola çıkınca mutlu oldu. Zorunluluk işte Michael, burası Türkiye... Burada kurallar çiğnenmek içindir... Diyemedim. Gidecekleri yere giderken trafik işaretlerine ve kurallarına uymalarına hayran kaldım. Giderken markete uğradık. Kendilerine su almışlar, bana da su almışlar. Teşekkür ettim. Gidecekleri yere bıraktım. Kapının önünde biraz sohbet ettik. Benimle tanıştıkları için çok şanslı olduğunu söylediler. Teşekkür ettiler. Yeniden görüşmek istediklerini, söylediler. Facebook ve email adresimi aldılar. Ben de onların adreslerini aldım. Türkiye'de yardıma ihtiyaçları olursa arayabileceklerini, dilerlerse benim evimde kalabileceklerini söyledim. İki yabancı dostum olduğu için çok mutlu hissettim kendimi. Bana hatıra bir şeyler yazın, dedim. Herkes kendi dilinde bir şeyler yazdı. Micheal yazısının altına iki tane Barış işareti çizdi. Onları birleştirip bisiklet yaptı. Çok hoşuma gitti. Biraz daha sohbet-muhabbet... Bir saati geçmişti. Artık gitmem gerektiğini söyleyip ikisini orada bıraktım. Akşam facebooktan ekledim. Bir kaç gün sonra, bunları misafir eden çocukla facebookta sohbet ettik.Beni evine çağırdı. Gittim. Giderken Maraş Usulü dondurma götürdüm. Michael de köfte yapmış. Fransız bir aşçının köftesini de yemiş oldum. Gerçekten lezzetliydi. Maraş usulü dondurmayı Michael ve Lulu çok sevdiler. Kim bilir gerçek Maraş Usulü dondurmayı yeseler nasıl mutlu olurlardı. Ev sahibiyle sohbet ettik. Dinçer. İngilizce anlatamadığım-anlayamadığım yerlerde bana tercüman oldu. Atılım Üniversitesinde öğretim üyesiymiş. Odtü de master yapmış. Galatasaray Üniversitesi mezunuymuş. Her gün evden okula bisikletiyle gidiyormuş. Büyük boy bir bisikleti vardı. En büyüğünü getirtmiş. Zaten çok uzun boylu biriydi. Brooks marka sele ve ince lastikler takılıydı bisikletinin üzerinde. Uzun bir sohbet ettik.
Michael ve Lulu gidecekleri yerleri anlattılar. Kapadokya, Karadeniz... merak ettikleri yerlerdi. Biraz doğu ve güneydoğuyu gezmeyi planlıyorlarmış. Sonra İran, Özbekistan... Kısa bir orta asya turu. Bisiklet sırtında-çadırda günlerce yol. Michael daha önce yürüyerek de binlerce kilometre yol gittiğinden bahsetti. Blogunun adını verdi.(bikestwowhere.blogspot.com) Türkiye'de gezebilecekleri yerleri anlattım. Sonra müsaade istedim ayrıldım.
Bu tanışmadan-buluşmadan kendimce dersler çıkardım. Hayallerinin peşinden gitmek... Maceracı olmak... Yüreğinin götürdüğü yere gitmek... Dedim ki umarım bir gün dünyanın bir yerlerinde karşılaşırız sizinle..
5 Ekim 2013 Cumartesi
Barış'ın Gözlüğü
Şimdi kolları sıvadık. Blog yazmak kolay iş değil. Her şeyden bir parça katmak lazım. Hayata dair her şeyden bir parça katıyoruz bizde. Biraz varsa mutluluk ve macera ekliyoruz üzerine. Kısık ateşte kaynamaya bırakıyoruz. Kaynayan bloga biraz sevgi katıyoruz. Kıvamını alıncaya kadar karıştırıyoruz. Üzerine nota parçacıkları koyuyoruz. Ateşi kapatıyoruz. Sonra iki tane pedal ve bir miktar gezi ekliyoruz. Arzumuza göre bir kaç tekerlek, tecrübe ve arkadaşlık ekledikten sonra soğumaya bırakıyoruz. Soğuyan blogumuza hobilerden, izlenenden, dinlenenden, okunandan ekliyoruz. Blogumuz artık servise hazır. Afiyet, şeker olsun.... Can sıkıntısına, strese birebir...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)